Herşeye rağmen Ogden v. Saunders’de Marshall tarafından açıklanan toplumsal sözleşme teorisi kesinlikle Locke’un değil Hobbes’un bakış açısıdır. Hobbes bir kere sözleşme yasallaştıktan sonra bireylerin hiç de neyin doğru ve neyin yanlış ya da neyin haklı ve neyin haksız olduğunu yargılayamayacağına inanır. Dahası Hobbes’a göre egemenlik ilelebettir. Ve Spooner’a göre problem sahip olduğunuz bir iktidardır ve Saunders’da Marshall’ın yaptığı biçimde anayasal güvenceleri ortadan kaldırarak onun Leviathan gibi davranmamasını engelleyemezsiniz – ki bu Hobbes’un dikkate aldığı bir düşüncedir ve Locke’un Aslanlar ve Sansarlara dair yaptığı nüktenin nedenidir fakat Hobbes bununla layıkıyla ilgilenmekten başarısız olmuştur. İroni şu gerçekte yatmakta: Spooner toplum sözleşmesini eleştirirken Locke’un ürettiği iddialarını ve Hobbes’un tasarladıklarını kullanmaktadır. Bir toplum sözleşmesini iktidara dayanmasına karşı olmasına rağmen Spooner, Locke’un iddialarının bir kısmını kabul eder. Bu iddiada denir ki eğer iktidar rıza ile yönetmiyor ise insanların onu değiştirmek için çalışmaları meşrudur. Spooner, Marshall’ın Saunders’ında karakterize ettiği gibi federal iktidarı karakterize etmekte doğruyu yapıyor ise ABD iktidarı hiç de rızaya dayalı bir iktidar değildir. Aslen o bundan daha ileriye gider ve hiçbir iktidarın, ‘doğal olarak imkansız’ olduğundan dolayı, asla rızaya dayalı olamayacağını iddia eder (1886, 104). Açıkçası bu anarşist bir duruştur. Anarşizm ve klasik liberalizm politik yükümlülüklerin olasılıklarına dair benzer bir şüphecilikle başlamış olduklarından dolayı/için, liberaller modern iktidarları rıza vasıtasıyla meşru bulma eğilimindedirler. Halbuki anarşistler ikna olmamış olarak kalmışlardır. Reichert, Amerikan anarşizminin tarihinde buna işaret eder:
Eğer devletin, ki iktidar demektir, kendi rasyonel yargısına göre davranan bir bireyin herhangi bir kararını veto ya da iptal etmek için nihai gücü var ise Liberal bireysel haklar ve gücün aslında devredilemez olmadığı fakat kesinlikle en yüksek egemen güç tarafından sınırlandırılacak bir konu olduğunu itiraf etmekte zorlanır… liberalizmden farklı olarak anarşizm kamu düzeni ve güç talebi için bireysel özgürlük ilkesine kendisini adaması temelinde eleştirilemez (Reichert 1976, 3-4).
Benzer şekilde anarşist Rudolf Rocker iki ideolojiyi aşağıdaki biçimde karşılaştırır:
Anarşizmin fikir olarak liberalizmle ortak noktaları vardır. Tüm toplumsal problemlerde bireyin refahı ve mutluluğu fikri ortaktır. Ve Liberal düşüncenin en büyük temsilcileri ile ortak olan bir diğer konu da iktidarın işlevlerini en aza indirerek sınırlandırma fikridir. Destekçileri bu düşünceyi nihai mantıklı sonuçlarına kadar takip etmektedir ve toplum yaşamından politik iktidarın her bir kurumunu yok etmek arzusundadırlar. Jefferson, Liberalizmin temel kavramını kelimelerle şöyle süsler: ‘En iyi yönetim en az yönetendir’ şeklindeyken Anarşistler Thoreau’nun deyişiyle şöyle der: ‘En iyi yönetim hiç yönetmeyendir.’ (Rocker 1989, 23)[i]
Rıza gösterme ABD Anayasası’nda nasıl gösterilmektedir? No Treason, No. II’da (İhanet Yok, II’de) Spooner eleştiride farklı bir yol açar. ‘Biz, İnsanlar’ deyişine referansla başlar. Belge rızanın gerekliliğini ya da başka bir şeyi işaret etmektedir. Spooner, Anayasa’nın bir başına bir otoritesinin olmadığını söyler. Üstelik böyle bir anlaşmanın gerçekten onu onaylayanlar arasında olması hariç anlamı yoktur. Bundan dolayı Spooner sorar: Anayasayı kim onayladı? Kesinlikle kadınlar, çocuklar, siyahlar değil. Ve pek çok eyaletin seçim için mülkiyet nitelikleri olduğundan dolayı beyazların büyük çoğunluğuna seçime katılması için fırsat bile verilmemiştir. Sonuç olarak bu süreçte yer alan az miktarda Amerikalılardan anlamlı miktarı bunu yapmayı reddettiler (Spooner 1867b, 3-4). Anayasa’nın açılış salvo’suna rağmen, insanlar hayatlarını ve faaliyetlerini etkileyecek olan bu belgeyi çoğunlukla okumamış, anlamamışlar ve anlamıyorlardı. Zaten bugün yaşayan hiç kimse onu imzalamadı (Spooner 1882, 9). Bununla birlikte Amerikan insanlarının onu okumuş oldukları ve onu anladıkları ‘varsayılır’. George Washington ve diğer kurucuların kastettiklerini bildikleri ve uzmanların bile ona dair aynı fikirde olamadığı anayasa hukukunun bilgisine sahip oldukları ‘varsayılır’. (Spooner 1860, 225-26; Spooner 1870, 22; Spooner 1886, 9).
ABD Anayasası’nın bir sözleşme olma iddiası yoktur. Eğer o bir sözleşme olsaydı, sadece yazıldığında yaşayanları bağlardı. Halbuki aslında o zaman yaşayan insanlar şimdi rahmetli olmuşlardır. Bundan dolayı Anayasa da ölüdür. Ona tahsis edilmiş zaman bitmiştir (Spooner 1870, 3).
Anayasa ne içindir? O olsa olsa doksan yıldan fazla bir zaman önce düzenlenmiş bir yazıdır. Zamanında az sayıda insan tarafından kabul edilmiş; genel olarak elinde epeyce mülkün belgesinin ellerinde olduğu az miktarda beyaz yetişkindir bunlar… muhtemelen iki yüz binden fazla değildirler ya da tüm nüfusun yirmide biri diyelim. Bu insanlar öleli uzun zaman oldu (Spooner 1882, 8).
ABD Anayasası’nın basitliği ve kısalığı sıklıkla onun güçlü olması olarak görülür fakat böyle bir nitelik belgenin farklı şekillerde yorumlanmasına neden olur. Spooner bu avantajı tersine çevirir. Anayasa’da yazılanların anlamına dair anlaşmazlığa götürdüğünden dolayı Anayasa’nın bu esnekliğini bir dezavantaj haline getirir. Birçok şey Anayasa’nın otoritesinin belirlenmesine dayanır. Spooner iddia etmeye devam ederek Anayasa’nın asla bir sözleşme olmadığı ve olmayacağı durumda da ABD’nin liderlerinin de meşru olmayacağını söyler (Spooner 1870, 26).
ABD Anayasası’nın yapıldığı zamanlarda yaşayan insanlar sorusunun bir tarafa bırakılması onaylanmışken, Spooner varolmayan kişiler sorununa döner. Belge sonraki Amerikalı kuşakları çok az bağlamaktadır. Spooner, Kuruculara dikkat çeker: ‘Onların doğal bir güçleri ya da çocuklarına bunu mecbur kılma hakkı yoktu (Spooner 1870, 3). Başlangıcı ‘gelecek nesillerimiz’den bahsetse de Kurucuların Anayasa’nın dikte ettirdikleriyle yaşamak için nesillerini zorlama eğilimi yoktur. Anayasa’nın benimsenmesine kişisel olarak dahil olan insanlar sadece etkin ve belki de diğerlerini de bağlayan Anayasa’ca idare edilmeyi kabul etmek için bir zaman dilimini tesbit etmekte başarısız oldu (Spooner 1867b, 4-5) aynı zamanda Anayasa ‘fakir, zayıf ve cahil’ olanları esir ederken küçük, zengin elitlere hakimiyet de verdi (Spooner 1882, 9).
Spooner’a göre burada sınırlandırdığı felsefi anarşizm kelimenin gerçek anlamıyla ‘ihanet değildir’. Benedict Arnold gibi birileri haklı olarak bir hain olarak görülür. Arnold kendisinin ABD’nin dostu olduğunu iddia etse de olmadığını iddia eder Spooner. Gene de Kurucu Babalar ihanet edenler olarak tanımlanamaz. Onlar Krala onun otoritesini reddettiklerini söylediler. Benzer şekilde Güney ayrılacağını bildirmişti; güneyliler ihanet edenler değil düşmandılar. Ve eğer insanlar iktidara bağlı olduklarını inkar ederlerse bu onların hain oldukları anlamına da gelmez (Spooner 1867b, 8).
1790 tarihli federal yasa belirlemekteydi ki ‘ABD’ye bağlılıkla borcu olan’ insanlar kendi ülkelerine karşı ihanet teşebbüsünde bulunurlarsa bu ihanetlerine ceza idamdır. Spooner bunu sorgular. Çünkü yasa bu bağlılığın nasıl oluştuğunu söylememektedir (Spooner 1867b, 10-11). Bunun ABD topraklarında meydana gelmiş olması kesinlikle tesadüf olabilir mi? Anayasa bütünüyle en yaygın rıza üstüne oturmuş olma görünümündeyse de insanların kendileri bizzat bu sözleşmeyi imzalamadan vatana bağlılıkla sorumlu tutulamazlar. İlginçtir ki yabancılar bu çeşit bir sözleşme yaparak vatandaş olmaktalar. Bundan dolayı İktidarın sadakat anlayışı ABD Anayasası altında yerlilerin kötü durumunu yabancı bir ülkede doğmuş olan vatandaşlardan daha kötü yapıyor (Shively 1971b, 4; Spooner 1867b, 11).
Anayasayı hiç kimse imzalamadığı için belgenin otoritesi de imzalanmış olmasına dayanmaz. Bir sözleşme olarak göründüğünden dolayı Anayasa’nın nüshalarının imzacılara verilmiş olması zorunludur fakat bu yapılmamıştır. Ayrıca, önemli sözleşmeler noterde onaylatılmalı ya da başka şekilde tarafsız taraflarca garanti verilmelidir. Anayasa’nın bir şekilde imzalan(ma)mış olduğunu kimse görmemiştir. Bundan dolayı Anayasa hiç kimseyi bağlamaz (Spooner 1870, 18-19, 22; Spooner 1882, 8).
Millet nedir, ‘Birleşik Devletler’ nedir, diye sorar Spooner? Şüphesiz bu adlandırmanın ifade ettiği hiçbir şey yoktur. Yasal bir varoluşa sahip olan insanlar kendilerinin üye ya da temsilci olduklarını gösteren kağıtlar üretebilirler fakat nerede ülkelerin üyelik kartları? Birleşik Devletler’in birleşme nişanı nedir (Spooner 1870, 40-41)? Yanıtta bir kişiyi bir ülkenin mensubu olarak tanıttığından dolayı bu maksadı pasaportun yerine getirdiği iddia edilebilir. Spooner’a göre bu da olmaz. Onun işret ettiği nokta tekrar bir meşruiyettir. O ulusun sahte bir kurum olduğuna inanır. Belli bir bölgede birlikte yaşayan insanlar arasında asla bir sözleşme olmadığını ve yetki almış bir monark, elçi ya da farklı bir grup olarak onları temsil eden başka liderler ve ülke gibi bir şeyin olmadığını söyler. Başka diğer iktidar örgütlenmeler gibi uluslar da meşruiyetten yoksundur. Bunlar isimler ve mitlerdir fakat asla yönetim şekilleri değildir (42).
Spooner iktidarlara aynı zamanda tarihsel bir perspektiften hücum eder. ABD, İngiltere, İrlanda ve Fransa’da yönetici sınıflar iktidarlarını toprağa gayrımeşru el koymaya borçludurlar (Shively 1971c, 4). Özellikle İrlanda halkının yanında yer alıp Anglo-Saksonları tüm insanlığın düşmanı olarak niteler. Britanya İmparatorluğu’na karşı olarak onları ‘zorbaların ve hırsızların konfederasyonu’ olarak düşünür. Avrupalı toprak sahiplerinin topraklarının gerçek sahipleri olmadığı iddiasındadır. Ataları mülklerini gerçek sahiplerinden zorla ele geçirmişlerdir. Arazi hırsızlığının uzun zaman önce olmasından dolayı onların suçu mazur gösterilemez (Spooner 1880, 4, 6, 8). Sonuç olarak, sömürgecilerin el koydukları şeyler için mağdurlara tazminat verilmesini önermektedir:
Bu komplocular bir iktidar olarak baskılar, çalar, köleleştirir – İngiltere, İrlanda ve adına ‘Britanya İmparatorluğu’ denen imparatorluk bir baştan öbür başa her yerde – baskı, yağma ve boyun eğdirmeyle ayrım gözetmeksizin herkese savaş açar. Toprakları orijinal bir şekilde gaspetme yoluyla olduğu kadar onların ellerinden bir şekilde zarar gören herkes sorumluluk üstlenmek zorunda bırakılmıştır. İskan zamanı geldiğinde onlara yapılan haksızlıklardan dolayı kefaretin ödenmesine hak kazanacak olanların sayısı iki yüz elli milyonu bulacaktır (Spooner 1880, 7).
Toplumsal sözleşme doğrudan olmayan demokrasilerin her biçiminde başarısızdır. Çünkü Kongre kendi araçlarıyla yasa yaptığında onlar birleştirici bir tanımla doğal adaleti çiğneyerek idare edenlerdir. Spooner, Kongre üyeleri neden ‘keyfi hakimiyet hakkına’ sahip olmalarını ister? diye sorar (Spooner 1882, 3) Böyle bir güç asla ihale edilmez. İnsanlar kendi ‘doğal özgürlük haklarını’ geçerli bir mazeretle asla bırakamayacakları ya da kendi egemenliklerini başkalarına devretmeyecekleri (Spooner 1886, 11) için bu imkanı Kongre’ye vermek – gönüllü dahi olsa – ABD vatandaşlarını köleye çevirir, der (Spooner 1882, 4).
STEVE J. SHONE, Department of Political Science University of Northern Iowa
Çev: Alişan Şahin
Not: Bu seri makalenin bütünü Anarchist Studies’in 15 Vol. 2 sayısında yayınlanmıştır.
[i] Bu deneme Eltzbacher 1958’de biraz farklı bir başlık olan ‘Anarchism and Anarcho-Syndicalism’ adı altında ek olarak yayınlanmıştır.